Ürün Sepetinize Başarıyla Eklendi
Artık Gurbet Yok mu-2: Das Gefühl in der Fremde zu sein gibt es nicht

Artık Gurbet Yok mu-2: Das Gefühl in der Fremde zu sein gibt es nicht mehr OderAlmanya-İsviçre

Stok Kodu
9786059330329
Boyut
14x20
Sayfa Sayısı
240
Baskı
1
Basım Tarihi
2017-02
Resimleyen
429ea50173c5423fb49adad8a8534354
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe Almanca
270,00TL
%28 İNDİRİM
194,40TL
Taksitli fiyat : 9 x 23,76TL
Stokta var
9786059330329
554179
Artık Gurbet Yok mu-2: Das Gefühl in der Fremde zu sein gibt es nicht mehr Oder
Artık Gurbet Yok mu-2: Das Gefühl in der Fremde zu sein gibt es nicht mehr Oder Almanya-İsviçre
194.40

Avrupa'da yaşayan Türklere (beş milyonun üzerinde) verilen 'Gurbetçi' tanımlamasın da ve bu kavramın körüklenmesinde, Türk gazetelerinin ve basının büyük bir rolü olmuştur. Bu kavram o yıllardan bu güne toplumsal hafızaya yerleşmeye başlamış ve göç literatüründe yerini almıştır.

Almanya ve İsviçre'de yaşayan değişik yaşlarda, farklı mesleklerde, değişik politik sosyo-kültürel yapıya sahip insanlarla iki yılı aşan sürede yaptığım röportajlarla, gurbeti kalıcı kılan ve değişen tanımına bu çalışmada da ışık tutmaya çalıştım.

Bu kitap araştırmanın ikinci bölümünü oluşturduğu ve henüz tamamlanmadığından, somut bir sonuca varmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Fakat gurbet olgusunun düşündüğümün ötesinde yeni kavramlarla karşımıza çıkarak, sözcük anlamını yitirmediğini ve yeni kuşaklarda zaman zaman kullanılan bir kavram olduğunu belirtmek gerekiyor. Gurbet olgusunun kalıcı olmasında hangi değerlerin rol oynadığını ve kuşaklar arası nasıl değişikliğe uğradığını gözlemlemek için, birinci nesilden dördüncü nesile kadar Almanya ve İsviçre'de aynı aile fertleriyle röportajlar yaptım.

Osmanlı döneminde İstanbul'a Anadolu'nun diğer bölgelerinden mevsimlik işçi olarak gidip-gelenlere ‘İstanbulcu' denirmiş. İstanbulcu farklı periyotlara ayrılan zamanlarda köyünden çalışmak için uzaklaşır ve köyüne dönerken İstanbul'da bıraktığı işinin boş kalmasını önlemek için de, köyünden başka birisini gönderirmiş. İstanbul'da tutulan işin aksatılmadan yürümesi, bu şekilde sağlanırmış.

İstanbulcu ile Almanya'ya ilk giden Türk işçisini karşılaştır­dığı­mızda, karşımıza çıkan en önemli nokta, İs-tanbulcu'nun İstanbul'u evi-yurdu olarak kabul etmeden, köyüne dönmesi, fakat Türk işçisinin Avrupa'ya giderken geride bıraktığı köyü-şehri hayallere gömerek, ilk yıllarda geçici, sonraki yıllarda kalıcı olduğunu düşünerek, Avrupa'da yerleştiği ülkeyi, evi-yurdu olarak kabul etmesidir.

Kapat