Ürün Sepetinize Başarıyla Eklendi
Felsefenin Arzusu: Politika - Halkkitabevi

Felsefenin Arzusu: PolitikaDiyalektiğin Diyalektik Gelişimi ve Onto-Politika

Stok Kodu
3990000099874
Boyut
13.50x19.50
Sayfa Sayısı
451
Baskı
2
Basım Tarihi
2016
Resimleyen
4b1bb0fad6c8413ca7079d2e275d4230
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe
3990000099874
688954
Felsefenin Arzusu: Politika
Felsefenin Arzusu: Politika Diyalektiğin Diyalektik Gelişimi ve Onto-Politika
40.15

“Dışlama amacıyla olsa bile felsefeyi muhatap aldığı an din, nasıl ki kendini içeriden yıkacak ‘turuva atı'nı bünyesine katmışsa, şimdi de felsefe, ‘yığın'ı ve gündelik hayatı bir kere muhatap aldığında, kendi gerçekleşmesinin ve dolayısıyla aşılmasının muhatabı olarak politikayı içeri almıştır. Tarihin gerçek sorunlarını kavramsallaştırmak ve rasyonalize etmekle meşgul felsefe, gerçekliği kendi düzeyine çekip politikleşirken, politika da kendi nesnesini felsefeleştirmekte ve felsefenin doğal verilmişlik olarak kabul ettiği ön-varsayımları gerçek nesnesiyle karşı karşıya getirmektedir. Marx, bu yönüyle felsefenin belirlenim kazanmasını sağlayan ve sınırlarını göstererek geçişi sağlayan düşünür olur.”

Felsefe ve politika; aralarındaki ilişkiyle ilgili olarak haklarında en çok kalem oynatılan iki disiplin. Felsefenin Arzusu: Politika bu ilişkinin ne'liğine dair “diyalektiğin tarihsel momentleri”ni belirlemek suretiyle bir öneride bulunuyor. Hem diyalektiğe dair Platon'dan başlayıp Marx'a kadar gelen bir felsefe tarihi sunuyor hem de felsefe tarihi içinde politikanın nasıl kavrandığına dair üç temel biçim belirliyor. Bunu yaparken de ontolojiyi tekrardan felsefenin temel disiplini olarak öne çıkarıyor. İddialı bir girişim ve oldukça iddialı sonuçlara sahip…

Çalışmada “varolanları Varlık olarak örgütleyen” epistemolojik ve ontolojik bir hareket olarak görülen diyalektik üç tarihsel moment üzerinden betimleniyor. Bunlardan ilki, Hegelci terminolojiya bağlı kalarak Diyalektiğin Soyut Belirlenimi olarak adlandırılıyor ve Platon'dan başlayıp Aristoteles'le dolayımlanarak Kant'a kadar geliyor. Bu dönemin temel özelliği salt düşünceye içkin bir akıl yürütme yöntemi olarak diyalektiği kullanması ve nesnesinde kendini sınamaktan sakınması. Diyalektiğin Olumsuz-Ussal Belirlenimi olarak adlandırılan ikinci momenti ise ilk dönemin aksine nesnesiyle buluşmak konusunda oldukça cürretkar denemelerde bulunuyor ve Fichte, Schelling, Hegel ile karakterize oluyor.

Lakin nesnesinde kendini bulmak konsunda oldukça hevesli olan düşüncenin ideal formu bu dönemki denemelerde kendine çok daha yetkin bir biçim kazandırmış olsa da özdeşlik arzusuna ulaşamıyor. Ne zaman ki Marx, diğer varolanlar arasında bir varolanın, metanın sıradan bir varoluş formundan çıkıp tüm diğer varolanlara kendi formunu veren/bulaştıran hareketini ve onun merkezi birimini tespit ediyor üçüncü moment olan Diyalektiğin Olumlu-“Ussal” Belirlenimi de o zaman niteliklerini kazanmaya ve kendi kavramını oluşturmaya başlıyor. Bu son momentteki “ussal” ifadesinin tırnak içinde olmaklığına dikkat: keza metanın hareketi rasyonel olmaktan çok zora dayalı bir gelişim seyri izlemektedir.

Kapitalizmin, dünyayı bir dünya olarak örgütleyen küresel hareketinin dinamiklerini ve yeni emek denetim stratejilerinin gelişimini takip edebilme ve emek hareketinin gündemini belirleyebilmek bu nedenle diyalektik hareketin işleyiş formuna sahip olabilmeyi, diyalektiği bir bilinçlilik biçimi olarak kavrayabilmeyi gerektiriyor.

Kapat