Filozoflar Seti
Konfüçyüs
Doğu uygarlığının en önemli temsilcilerinden biri kabul edilir. Çin geleneklerini derleyip toparlayarak yeni kuşaklara aktarmak isteyen Konfüçyüs, kendisine özgü yöntemleriyle öğretimi halka yaymış ve öğretmenliği bir uğraş haline getirmiş bir düşünürdür. Ancak adı filozoflar, devlet adamları, büyük öğretmenler ve ahlakçılar arasında değil, peygamberler arasında zikredilmektedir. Dinler Tarihi araştırmacıları da onun öğretisini bir din olarak kabul etmektedir.
Konfüçyüs kendisini antik dönem krallarının öğretisini aktaran klasiklerin içerdiği değerleri ve ilkeleri topluma aktarmaktan sorumlu görmüştü. Temel amacı ve ideali tartışmalardan uzak ve tümüyle uyum içerisinde yaşayan bir toplum ve dünya kurmaktı. Bu ideale ulaşabilmek için ise, ideal insanı tanımlamak ve onun ortaya çıkmasına yardımcı olmak gerekiyordu. Öğretisinde öteki dünya, tanrı, ruhlar, doğaüstü varlıklar ve benzeri kavramlara ve olgulara yer vermemişti. Çünkü bu alan, onun ilgi alanına girmiyordu. Bu bakımdan Çin'in Sokrates'i olarak kabul edilir. Fikirleri, kendisi tarafından asla yazılı hale getirilmemiş, çoğunluğu birer düşünür ve bilim adamı olarak yetişen öğrencileri tarafından kâğıda dökülmüştür.
Hegel
Friedrich Hegel statükoyu savunan yazılar kaleme almış olsa bile gençliğinde iktidara karşı gelen davranışları olmuştur.Tübingen'de öğrenciyken, arkadaşı Schelling ile birlikte “muhteşem şafak” olarak adlandırdığı Fransız devrimini savunmuş ve bir gün şehrin çarşısına “Özgürlük Ağacı” dikmeye gitmiştir.
Friedrich Hegel Alman İdealizminin en etkili düşünürlerinden biridir. Okunması ve anlaşılması zor bir felsefesi vardır.
1793'te Tübingen'deki eğitimini tamamladıktan sonra aldığı diplomasında, din bilimi ve filolojisi iyi olmasına karşın felsefe alanında gerekli yeteneklere sahip olmadığı yazılıydı. Fakat kendisinden sağlam karakterli bir genç olarak bahsedilmişti.
Hegel, felsefe tarihinin dönüm noktalarından birisidir. Onun felsefesi, ilgi çekiciliğini, esprisini ve güncelliğini sürdürmekte ısrar etmektedir. Ve öyle görünüyor ki, bundan sonra da onun felsefesi, felsefe disiplinini oldukça meşgûl edecektir.
Jean-Jacques Rousseau
18. yy Aydınlanma Çağı'nın en etkili düşünürlerinden biridir Jean-Jacques Rousseau. Her aydın kişinin başına gelen gibi, o da bir kesim tarafından yere göğe sığdırılamazken, başka bir kesim tarafından hayatının bir bölümünde büyük tepki çekmiştir. Bunun sebebi ise hiç şüphesiz aydınların, zamanlarının geleneksel düşünce tarzının ötesine geçebilme özelliğine sahip olmalarıdır. Bu pek çoklarının başını derde sokmaya yetecek bir yetenek.
Aydınlanma çağında yetişmiş olmakla birlikte, uygarlık eleştirisi ve doğaya dönüş önerisiyle romantik akıma öncülük etmiş, monarşiye karşı halk iradesinin üstünlüğünü savunmasıyla da Rousseau, ölümünün ardından kısa bir süre sonra patlak veren Fransız Devrimi'nin de yapı taşlarını oluşturan birçok eser kaleme almıştır.
Düşünceleri özellikle Devrim'den sonra kurulan yeni devletin kalkınmasında, toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkikli olmuştur.
Voltaire
Voltaire'in son derece aydınlık, kısacık tümcelerden oluşan doğal ve canlı bir dili vardır. Filozofun kendine özgü ince alayı, satırlar arasında ikinci bir dil gibi gözükür, yerine göre övgüyü yergiye, yergiyi övgüye dönüştürür, ciddi bir sorunu şakaya getirerek işleyiverir. Bu çerçevede içinde her türlü düşünce, her türlü yargı herkesin anlayabileceği bir kalıba bürünür; yazı, bağnazlığın her türlüsünü yere seren güçlü bir silah niteliği kazanır.
Yazar bütün bu özellikleriyle, derinlere inmemekle birlikte yüzeyi alabildiğince aydınlatanansiklopedik bir romantizmülküsünü gerçekleştirmiş ve yaygın, sürekli bir etki yaratmıştır.
Sadece Fransız edebiyatını değil, dünya edebiyatını da etkileyen ünlü isim Voltaire, eserleri ve düşünceleriyle olduğu kadar hızlı, macera dolu ve olaylı hayatıyla da döneme damgasını vuran şahsiyetlerdendir. Kral aleyhine yazdığı hicivleri nedeniyle hapis yatmış ve sonrasında da ülkesini terk etmek zorunda kalanmıştır.
Spinoza
Baruch Spinoza, 1632 yılında Hollanda'nın Amsterdam şehrinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, fakat bir zaman sonra görüşlerinden dolayı Yahudilikten aforoz edilmiştir. Spinoza da bunun bir sonucu olarak İbranice olanBaruchisminin Latincedeki karşılığı olanBenedictus'u kullanmaya başlamıştır. Onun aforoz edilmesine sebep olan temel görüşü semavî dinlerin aksine Tanrı'nın cennete, farklı bir âlemde vesaire olduğunu değil onun bizzat dünyada yer aldığını düşünmesidir. Spinoza için Tanrı doğadır, doğa da Tanrı'dır. Spinoza'nın tanrı inancı bir nevî panteizmdir.
Spinoza'nın tanrı anlayışının temel ilkesi gayrîşahsiliktir, onun tanrısı insanî niteliklerden tamamıyla yoksundur; kimseyi cezalandırmaz ve kimseye karşı sempati beslemez. Onun anlayışına göre ‘'Tanrı'yı seven kişi, karşılık olarak Tanrı'nın da onu sevmesi için çabalayamaz.''dır.
Bacon
Bacon'ın, yaratılıştan doğaya yönelik, deneye eğilimli, sürekli araştırmayı seven, kesin bilgiye ulaşana kadar sorunları irdeleyen bir kişiliği vardı. Yapıtlarında eylem adamı ve düşünce adamı yönleri arasındaki karşıtlık belirgin olarak görülür. Bir yandan dürüst bilgeler aracılığıyla "insanın doğa üzerindeki egemenliğini son çizgisine ulaştıracak" bir toplumun düşünü kurarken, bir yandan da Kral I. James'in çıkmazlarına karşı düzeni koruyarak çözüm arıyordu. Siyasal düzlemde yükselme hevesinin yol açtığı bu çarpıklığa karşın, bir filozof olarak Bacon doğayı ve toplumu kavrama konusunda kuşkuya yer veren, önyargılardan uzak ve araştırmacı bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu arada ortaçağ Aristotelesçiliğine karşı deneyci yöntemi savunan düşünürlerin yazdıklarından da yararlanmıştır.
Bacon'ın felsefesinin odağı bilimdir. Ona göre bilim bir ilerleme, gelişme sürecidir. Tarih boyunca dinsel, siyasal ve düşünsel nedenlerle önem verilmeyen bilimin, insanları aydınlatma ve yönlendirme işlevini öne çıkarmak gerekir. Bilim, sözcüklerle oynama yerine, doğanın özünü kavramaya yönelmelidir. Doğaya egemen olmanın birinci koşulu, onu kendi bütünlüğü içinde bilmek, onu düzenleyen genel yasaları kavramaktır. Bunun yolu da deneyden geçer. Kesin bilgi kuşkunun bittiği yerde başlar.
Bertrand Russell
20.yüzyıl düşünce dünyasının en ünlü filozoflarından biri olarak karşımıza çıkan Bertrand Russell, gerek eserlerinin sayısı, gerek ele alıp incelediği konular (matematik felsefesi, bilgi teorisi, tarih felsefesi, ahlâk, din, politika, sosyoloji, psikoloji, eğitim vb.) ve gerekse görüşlerine etki ettiği filozofların çokluğu bakımından şüphesiz ki oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu yoğun etkileşimden dolayıdır ki, onun yaşadığı döneme “Russell Çağı” adı bile verilmiştir. Olağanüstü bir yazar etkinliği ortaya koymuştur. Yapıtları büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır.
Russell önceleri, evreni bir kâse jöle gibi görüyordu; hayatının bundan sonraki döneminde ise evren, artık bir kova dolusu bilye gibiydi. Bütün, birbirinden ayrı sonsuz parçalara dönüşüyordu. Buna göre yapılacak olan herhangi bir bilimsel inceleme, sentezden çok, Yunancada çözümlemek anlamına gelen “analiz” yöntemiyle incelenmeliydi. Bu yeni ve soyut evren anlayışında her bir bütün, ancak kendisini oluşturan farklı parçaların birbiriyle olan ilişkisi analiz edilerek anlaşılabilirdi
Niccolo Machiavelli
Niccolo Machiavelli, olması gereken ideal bir devlet anlayışı ve onun ahlaki temelleri ile uğraşmaktan ziyade hayatı boyunca bizzat kendisinin tecrübe ettiği politik hayatı ve olguları incelemiştir. Onun temel amacı politikaya ahlaktan bağımsız bir varlık alanı kazandırmaktır. Ona göre eğer bir yönetici ahlaki ilkelere göre toplumu yönetmeye kalkışırsa sonunda kendi iktidarı dâhil devletin ve toplumun düzeni, ahengi ve refahını kaybedebilir. O politikayı ele alırken ahlaki bir zemin üzerinde tartışmak yerine, bilimsel bir bakış açısı takınmaya çabalamıştır. Bu nedenle kendisi politika bilimi kurmaya çabalamıştır.
Niccolo Machiavelli'ye göre insan doğası gereği bencildir ve sadece kendi çıkarını düşünür. Böylesi bir varlığı ortak bir toplum paydasında bir araya getirmek çok zordur. Bu büyük bir dönüşüm ile meydana gelebilir. Bu amaçla var olan geleneksel devlet anlayışı tümüyle reddedilmelidir.
Darwin
İnsan dâhil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur. Darwin'in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici ögesidir. Evrimin gerçekleştiği olgusu Darwin hayattayken, doğal seçilim teorisinin evrimin ana açıklaması olması ise 1930'lu yıllarda bilim dünyası tarafından kabul görmüştür. Darwin'in orijinal teorileri modern evrimsel biyolojinin temelini oluşturmakta, hayatın çeşitliliği üzerine birleştirici bir mantıksal açıklama sunmaktadır.
Darwin'in doğa tarihine duyduğu ilgi, önce Edinburgh Üniversitesi'nde tıp, sonra Cambridge Üniversitesi'nde teoloji okurken gelişti. Beagle gemisinde yaptığı beş senelik yolculuk sırasında, zamanın meşhur jeoloğu Charles Lyell'ın ortaya attığı, geçmişteki jeolojik süreçlerin bugünkülerle aynı olduğunu savunan teoriyi destekleyecek pek çok gözlem yaptı ve iyi bir jeolog olarak ünlendi. Aynı yolculukta, canlıların coğrafi dağılımı ve fosiller üzerine yaptığı dikkatli gözlemler sonucunda, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgilenmeye başladı ve 1838'de doğal seçilim fikrini geliştirdi.
John Locke
Locke, bütün eserlerinde gelenek ve otoritenin her çeşidinden kurtulmak gerektiğini, insan hayatına ancak aklın kılavuzluk edebileceğini ileri sürer. Bu düşünceleriyle liberalizmin, tabii bir din anlayışının, rasyonel pedagojinin öncüsü olmuştur. En önemli eserleri “İnsan Anlayış Gücü Üzerine Bir Deneme”, “Eğitimle İlgili Bazı Düşünceler”dir. Hükümet üzerine iki deneme adlı eseri vardır. Mutlakıyet yönetimlerini ilk sarsan kişi olarak tarihe geçmiştir, mutlakıyet yönetimine açtığı sarsıntılar sonucunda zamanla derin yarıklar oluşmuştur ve üç büyük devrimin temelleri oluşmuştur. İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinin temelini oluşturan filozof olarak akıllara yer etmiştir. Doğal hukuk doktrinini savunanlardan biridir.
Locke'a göre ahlak da matematik gibi tanıtlamaya elverişlidir çünkü ahlaksal yargıların karşılık geldikleri cisimlerin özleri bilinebilir. İyi ve kötü, haz ve acıdan ya da bizde haz ve acıya yol açan şeyden ve istençli eylemlerimizin etik yasalarla uyuşup uyuşmamasından başkası değildir.
- Açıklama
Konfüçyüs
Doğu uygarlığının en önemli temsilcilerinden biri kabul edilir. Çin geleneklerini derleyip toparlayarak yeni kuşaklara aktarmak isteyen Konfüçyüs, kendisine özgü yöntemleriyle öğretimi halka yaymış ve öğretmenliği bir uğraş haline getirmiş bir düşünürdür. Ancak adı filozoflar, devlet adamları, büyük öğretmenler ve ahlakçılar arasında değil, peygamberler arasında zikredilmektedir. Dinler Tarihi araştırmacıları da onun öğretisini bir din olarak kabul etmektedir.
Konfüçyüs kendisini antik dönem krallarının öğretisini aktaran klasiklerin içerdiği değerleri ve ilkeleri topluma aktarmaktan sorumlu görmüştü. Temel amacı ve ideali tartışmalardan uzak ve tümüyle uyum içerisinde yaşayan bir toplum ve dünya kurmaktı. Bu ideale ulaşabilmek için ise, ideal insanı tanımlamak ve onun ortaya çıkmasına yardımcı olmak gerekiyordu. Öğretisinde öteki dünya, tanrı, ruhlar, doğaüstü varlıklar ve benzeri kavramlara ve olgulara yer vermemişti. Çünkü bu alan, onun ilgi alanına girmiyordu. Bu bakımdan Çin'in Sokrates'i olarak kabul edilir. Fikirleri, kendisi tarafından asla yazılı hale getirilmemiş, çoğunluğu birer düşünür ve bilim adamı olarak yetişen öğrencileri tarafından kâğıda dökülmüştür.
Hegel
Friedrich Hegel statükoyu savunan yazılar kaleme almış olsa bile gençliğinde iktidara karşı gelen davranışları olmuştur.Tübingen'de öğrenciyken, arkadaşı Schelling ile birlikte “muhteşem şafak” olarak adlandırdığı Fransız devrimini savunmuş ve bir gün şehrin çarşısına “Özgürlük Ağacı” dikmeye gitmiştir.
Friedrich Hegel Alman İdealizminin en etkili düşünürlerinden biridir. Okunması ve anlaşılması zor bir felsefesi vardır.
1793'te Tübingen'deki eğitimini tamamladıktan sonra aldığı diplomasında, din bilimi ve filolojisi iyi olmasına karşın felsefe alanında gerekli yeteneklere sahip olmadığı yazılıydı. Fakat kendisinden sağlam karakterli bir genç olarak bahsedilmişti.
Hegel, felsefe tarihinin dönüm noktalarından birisidir. Onun felsefesi, ilgi çekiciliğini, esprisini ve güncelliğini sürdürmekte ısrar etmektedir. Ve öyle görünüyor ki, bundan sonra da onun felsefesi, felsefe disiplinini oldukça meşgûl edecektir.
Jean-Jacques Rousseau
18. yy Aydınlanma Çağı'nın en etkili düşünürlerinden biridir Jean-Jacques Rousseau. Her aydın kişinin başına gelen gibi, o da bir kesim tarafından yere göğe sığdırılamazken, başka bir kesim tarafından hayatının bir bölümünde büyük tepki çekmiştir. Bunun sebebi ise hiç şüphesiz aydınların, zamanlarının geleneksel düşünce tarzının ötesine geçebilme özelliğine sahip olmalarıdır. Bu pek çoklarının başını derde sokmaya yetecek bir yetenek.
Aydınlanma çağında yetişmiş olmakla birlikte, uygarlık eleştirisi ve doğaya dönüş önerisiyle romantik akıma öncülük etmiş, monarşiye karşı halk iradesinin üstünlüğünü savunmasıyla da Rousseau, ölümünün ardından kısa bir süre sonra patlak veren Fransız Devrimi'nin de yapı taşlarını oluşturan birçok eser kaleme almıştır.
Düşünceleri özellikle Devrim'den sonra kurulan yeni devletin kalkınmasında, toplumun sosyal yapısında ve eğitim sisteminde etkikli olmuştur.
Voltaire
Voltaire'in son derece aydınlık, kısacık tümcelerden oluşan doğal ve canlı bir dili vardır. Filozofun kendine özgü ince alayı, satırlar arasında ikinci bir dil gibi gözükür, yerine göre övgüyü yergiye, yergiyi övgüye dönüştürür, ciddi bir sorunu şakaya getirerek işleyiverir. Bu çerçevede içinde her türlü düşünce, her türlü yargı herkesin anlayabileceği bir kalıba bürünür; yazı, bağnazlığın her türlüsünü yere seren güçlü bir silah niteliği kazanır.
Yazar bütün bu özellikleriyle, derinlere inmemekle birlikte yüzeyi alabildiğince aydınlatanansiklopedik bir romantizmülküsünü gerçekleştirmiş ve yaygın, sürekli bir etki yaratmıştır.
Sadece Fransız edebiyatını değil, dünya edebiyatını da etkileyen ünlü isim Voltaire, eserleri ve düşünceleriyle olduğu kadar hızlı, macera dolu ve olaylı hayatıyla da döneme damgasını vuran şahsiyetlerdendir. Kral aleyhine yazdığı hicivleri nedeniyle hapis yatmış ve sonrasında da ülkesini terk etmek zorunda kalanmıştır.
Spinoza
Baruch Spinoza, 1632 yılında Hollanda'nın Amsterdam şehrinde Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, fakat bir zaman sonra görüşlerinden dolayı Yahudilikten aforoz edilmiştir. Spinoza da bunun bir sonucu olarak İbranice olanBaruchisminin Latincedeki karşılığı olanBenedictus'u kullanmaya başlamıştır. Onun aforoz edilmesine sebep olan temel görüşü semavî dinlerin aksine Tanrı'nın cennete, farklı bir âlemde vesaire olduğunu değil onun bizzat dünyada yer aldığını düşünmesidir. Spinoza için Tanrı doğadır, doğa da Tanrı'dır. Spinoza'nın tanrı inancı bir nevî panteizmdir.
Spinoza'nın tanrı anlayışının temel ilkesi gayrîşahsiliktir, onun tanrısı insanî niteliklerden tamamıyla yoksundur; kimseyi cezalandırmaz ve kimseye karşı sempati beslemez. Onun anlayışına göre ‘'Tanrı'yı seven kişi, karşılık olarak Tanrı'nın da onu sevmesi için çabalayamaz.''dır.
Bacon
Bacon'ın, yaratılıştan doğaya yönelik, deneye eğilimli, sürekli araştırmayı seven, kesin bilgiye ulaşana kadar sorunları irdeleyen bir kişiliği vardı. Yapıtlarında eylem adamı ve düşünce adamı yönleri arasındaki karşıtlık belirgin olarak görülür. Bir yandan dürüst bilgeler aracılığıyla "insanın doğa üzerindeki egemenliğini son çizgisine ulaştıracak" bir toplumun düşünü kurarken, bir yandan da Kral I. James'in çıkmazlarına karşı düzeni koruyarak çözüm arıyordu. Siyasal düzlemde yükselme hevesinin yol açtığı bu çarpıklığa karşın, bir filozof olarak Bacon doğayı ve toplumu kavrama konusunda kuşkuya yer veren, önyargılardan uzak ve araştırmacı bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu arada ortaçağ Aristotelesçiliğine karşı deneyci yöntemi savunan düşünürlerin yazdıklarından da yararlanmıştır.
Bacon'ın felsefesinin odağı bilimdir. Ona göre bilim bir ilerleme, gelişme sürecidir. Tarih boyunca dinsel, siyasal ve düşünsel nedenlerle önem verilmeyen bilimin, insanları aydınlatma ve yönlendirme işlevini öne çıkarmak gerekir. Bilim, sözcüklerle oynama yerine, doğanın özünü kavramaya yönelmelidir. Doğaya egemen olmanın birinci koşulu, onu kendi bütünlüğü içinde bilmek, onu düzenleyen genel yasaları kavramaktır. Bunun yolu da deneyden geçer. Kesin bilgi kuşkunun bittiği yerde başlar.
Bertrand Russell
20.yüzyıl düşünce dünyasının en ünlü filozoflarından biri olarak karşımıza çıkan Bertrand Russell, gerek eserlerinin sayısı, gerek ele alıp incelediği konular (matematik felsefesi, bilgi teorisi, tarih felsefesi, ahlâk, din, politika, sosyoloji, psikoloji, eğitim vb.) ve gerekse görüşlerine etki ettiği filozofların çokluğu bakımından şüphesiz ki oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu yoğun etkileşimden dolayıdır ki, onun yaşadığı döneme “Russell Çağı” adı bile verilmiştir. Olağanüstü bir yazar etkinliği ortaya koymuştur. Yapıtları büyük bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır.
Russell önceleri, evreni bir kâse jöle gibi görüyordu; hayatının bundan sonraki döneminde ise evren, artık bir kova dolusu bilye gibiydi. Bütün, birbirinden ayrı sonsuz parçalara dönüşüyordu. Buna göre yapılacak olan herhangi bir bilimsel inceleme, sentezden çok, Yunancada çözümlemek anlamına gelen “analiz” yöntemiyle incelenmeliydi. Bu yeni ve soyut evren anlayışında her bir bütün, ancak kendisini oluşturan farklı parçaların birbiriyle olan ilişkisi analiz edilerek anlaşılabilirdi
Niccolo Machiavelli
Niccolo Machiavelli, olması gereken ideal bir devlet anlayışı ve onun ahlaki temelleri ile uğraşmaktan ziyade hayatı boyunca bizzat kendisinin tecrübe ettiği politik hayatı ve olguları incelemiştir. Onun temel amacı politikaya ahlaktan bağımsız bir varlık alanı kazandırmaktır. Ona göre eğer bir yönetici ahlaki ilkelere göre toplumu yönetmeye kalkışırsa sonunda kendi iktidarı dâhil devletin ve toplumun düzeni, ahengi ve refahını kaybedebilir. O politikayı ele alırken ahlaki bir zemin üzerinde tartışmak yerine, bilimsel bir bakış açısı takınmaya çabalamıştır. Bu nedenle kendisi politika bilimi kurmaya çabalamıştır.
Niccolo Machiavelli'ye göre insan doğası gereği bencildir ve sadece kendi çıkarını düşünür. Böylesi bir varlığı ortak bir toplum paydasında bir araya getirmek çok zordur. Bu büyük bir dönüşüm ile meydana gelebilir. Bu amaçla var olan geleneksel devlet anlayışı tümüyle reddedilmelidir.
Darwin
İnsan dâhil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç ortak atadan evrildiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek çok kanıt sunmuştur. Darwin'in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli ve birleştirici ögesidir. Evrimin gerçekleştiği olgusu Darwin hayattayken, doğal seçilim teorisinin evrimin ana açıklaması olması ise 1930'lu yıllarda bilim dünyası tarafından kabul görmüştür. Darwin'in orijinal teorileri modern evrimsel biyolojinin temelini oluşturmakta, hayatın çeşitliliği üzerine birleştirici bir mantıksal açıklama sunmaktadır.
Darwin'in doğa tarihine duyduğu ilgi, önce Edinburgh Üniversitesi'nde tıp, sonra Cambridge Üniversitesi'nde teoloji okurken gelişti. Beagle gemisinde yaptığı beş senelik yolculuk sırasında, zamanın meşhur jeoloğu Charles Lyell'ın ortaya attığı, geçmişteki jeolojik süreçlerin bugünkülerle aynı olduğunu savunan teoriyi destekleyecek pek çok gözlem yaptı ve iyi bir jeolog olarak ünlendi. Aynı yolculukta, canlıların coğrafi dağılımı ve fosiller üzerine yaptığı dikkatli gözlemler sonucunda, türlerin birbirine dönüşümüyle ilgilenmeye başladı ve 1838'de doğal seçilim fikrini geliştirdi.
John Locke
Locke, bütün eserlerinde gelenek ve otoritenin her çeşidinden kurtulmak gerektiğini, insan hayatına ancak aklın kılavuzluk edebileceğini ileri sürer. Bu düşünceleriyle liberalizmin, tabii bir din anlayışının, rasyonel pedagojinin öncüsü olmuştur. En önemli eserleri “İnsan Anlayış Gücü Üzerine Bir Deneme”, “Eğitimle İlgili Bazı Düşünceler”dir. Hükümet üzerine iki deneme adlı eseri vardır. Mutlakıyet yönetimlerini ilk sarsan kişi olarak tarihe geçmiştir, mutlakıyet yönetimine açtığı sarsıntılar sonucunda zamanla derin yarıklar oluşmuştur ve üç büyük devrimin temelleri oluşmuştur. İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinin temelini oluşturan filozof olarak akıllara yer etmiştir. Doğal hukuk doktrinini savunanlardan biridir.
Locke'a göre ahlak da matematik gibi tanıtlamaya elverişlidir çünkü ahlaksal yargıların karşılık geldikleri cisimlerin özleri bilinebilir. İyi ve kötü, haz ve acıdan ya da bizde haz ve acıya yol açan şeyden ve istençli eylemlerimizin etik yasalarla uyuşup uyuşmamasından başkası değildir.
- Taksit Seçenekleri
- Axess KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim249,00249,002129,48258,96387,98263,94644,82268,92930,43273,90Finansbank KartlarıTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim249,00249,002129,48258,96387,98263,94644,82268,92930,43273,90Bonus KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim249,00249,002129,48258,96387,98263,94644,82268,92930,43273,90Paraf KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim249,00249,002129,48258,96387,98263,94644,82268,92930,43273,90Maximum KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim249,00249,002129,48258,96387,98263,94644,82268,92930,43273,90World KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim249,00249,002129,48258,96387,98263,94644,82268,92930,43273,90Diğer KartlarTaksit SayısıTaksit tutarıGenel ToplamTek Çekim249,00249,002--3--6--9--
- Yorumlar
- Yorum yazBu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
- Yayınevinin Diğer Kitapları
- Yazarın Diğer Kitapları