Ürün Sepetinize Başarıyla Eklendi
Halk Edebiyatı Dergisi Sayı: 45 - Halkkitabevi

Halk Edebiyatı Dergisi Sayı: 45

Stok Kodu
3990000053415
Boyut
19.50x27.00
Sayfa Sayısı
80
Basım Yeri
İstanbul
Baskı
1
Basım Tarihi
2021-11
Resimleyen
bf9230b09b6a4d43bcacbf1897f7330b
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
Dili
Türkçe
3990000053415
831482
Halk Edebiyatı Dergisi Sayı: 45
Halk Edebiyatı Dergisi Sayı: 45
17.40

Edebiyat emeğin çocuğudur. Yazmak kolay da yazdıklarımızı edebiyat tarihine kazımak zor. Bunun için yetenek ve yaratıcılığın ötesinde kahramanca mücadele eden bir ruh da lazımdır. Bir şekilde sanata bulaşınca kopmak mümkün olmamaktadır. Çünkü ruh manevi güzelliğin tadını alınca onun peşinde gezmekten başka çaresi de kalmamakta. Bu durum aşkın, yazma eylemine dönüşmüş halidir; içinde tutku, bağımlılık, arınma, saplantı gibi bir sürü olguyu içinde barındırmaktadır. Yetenek, yatkınlık, yaratıcılık hepsi ciddi bir çalışmanın tezahürleridir. Öyle kimseye bedava yetenek filan verildiği yoktur. Ne rüyada ne de doğuştan. Hepimiz aynı yaratıcı kodlarla doğmaktayız. Kimimiz o cevheri kafamızı duvarlara vurarak çatlatıyoruz, kimimize de yetenek kendiliğinden musallat olmaktadır. Yani fark; istemek, çalışmak, tercih etmek ve asla vazgeçmemektir. Yetenek aslında bizi esir alan bir zorbadır.

Çünkü o vakitten sonra bizi başkalarına yâr etmez. Saplantılı aşık gibi bizi sürekli rahatsız eder. Ondan sonra bir huzursuzluk alır başını gider. Çünkü yetenek gözlerimizi ve kalbimizi açar. Bu durum kaldıramayacağımız yüktür hayatta. Yaşama, hayattan daha büyük bakmak kolay değildir. Ancak, yazarak rahatlatmaya çalışabiliriz. Fakat, güneş üflemekle söner mi? Mum, ipliğine hayıflansa ne olacak, gözyaşları bu ateşi söndürmeye yetmez ki… Bu anlamda çoğu sanatçı hem gönüllü hem de mecbur kalmıştır bu çileye. Kim geri dönüşü olan yolda ilerleyebilir? Kim ballar balını bulunca sahteleriyle uğraşır? Buradaki çelişki hem bedbaht hem mesut olmamızdır. Fakat bu sanat için böyledir. Güneş varken yağmur da yağabilir. İnsan en çok gülerken ağlar. İnsan yaşadığı için ölür. Yani sanat çilelerden duyulan bahtiyarlıktır. Bu sadistçe çile çağırmak değildir. Bizim sahip olmak istediğimiz cevherin bir bedeli olduğundandır. Bedelini ödemediğimiz hiçbir şeye sahip olmayız. Zaman bedavacıları zaten zamanla elemektedir.

Bu yola büyük bir şevkle başlamış olabiliriz, belki de sanat yaparak arınmamız da mümkündür. Gözler kocaman büyüyünce, insanların kötülüklerini herkesten fazla görünce, düzeltemeyince ve de gücün yetmeyince, saplanıyor o kötülük okları kalbimize… İşte, kâğıdın ateşe düşmesi gibi usul usul yanmaya böyle başlarız. Yanar yanar mürekkebe döneriz. Gece- gündüz çalışarak göz nuru eserler meydana getirerek var olmaya çalışırız. Fakat kabul görmek, anlaşılmak zaman alacaktır. Hiç satmayanlar listesinde başı çekince ciğerimiz yanacak, yok sayılacağız, varlığımızdan bile şüphe duyacağız. Geçen ömür, tuğla tuğla kitaplar dört duvar gibi etrafımızı kuşatacaktır. Belki de kasvetli bir müzeye dönecektir hayatımız. Fakat parası olan, adamı olan, gemisi olan denizi geçecek, biz kalacağız yaya. Yürü babam yürü, dertleri ardın sıra sürü… Şöhretimiz olmayınca kim bakar yüzümüze? Bir umuttur, “Ölünce meşhur oluruz.” deriz. Oysa ölü, dünya şöhretini ne yapsın? İşte çileler basamak basamak… Biz ancak bunların üzerlerine basarak yükselebiliriz. Yalnız, bu kadar sabır, emek, mücadele ruhu kimde vardır? Ancak gerçek yazarda bu özellikler vardır.

Kapat