Ürün Sepetinize Başarıyla Eklendi
İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme - Halkkitabevi

İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme

Stok Kodu
9789753971867
Boyut
14x20
Sayfa Sayısı
656
Baskı
2
Basım Tarihi
2016-05
Çeviren
Aziz Yardımlı
Resimleyen
c9d96c3ed35d4bd78ff9bc72c598cb62
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
1. Hamur
Dili
Türkçe
640,00TL
%25 İNDİRİM
480,00TL
Taksitli fiyat : 9 x 58,67TL
Stokta var
9789753971867
502731
İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme
İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme
480.00

David Hume (ya da Home; 1711-1776) bir İskoçyalı felsefeci idi. 1738-40’da yayımladığı “İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme” yalnızca Hume’un değil ama bütün bir görgücü literatürün en önemli çalışmasıdır. Hume’un felsefesi Bacon, Locke ve Berkeley gibi yazarların öznel idealiz­mini baştan sona yineler ve kuşkucu dogmaya en küçük bir katkıda bulunmaz. Popülerlikte öncellerini gölgede bırakmasının nedeni onlardan daha tutarlı olmaktan korkmamasına, görgücülüğü en uç vargılarında sınırsızca formüle etmesine bağlıdır.

Karl Popper’dan Bertrand Russell’a, Viyana Çevresinden bütün bir Analitik Geleneğe yirminci yüzyılın başat felsefeciliğini esinlendiren ve yüreklendiren ad Hume’dur. Başka bir deyişle, aşağı yukarı bütün bir yüzyılın düşünce emeğini soğuran, sayısız bilinci ve ölçüsüz kaynağı ölçüsüzce tüketip bitiren Anglo-Saxon felsefeciliğinin sponsoru Hume’dur. Ek olarak, Hume’un felsefesi Kant’ın bilgiyi tam olarak Hume’un yaptığı gibi deneyime sınırlayan ve “inanca yer açmak için bilgiyi yok etmek zorunda kalan” Aşkınsal Felsefesinin de başlıca esin kaynağı olmuştur.

Hume’un görgül gözlemlerine göre, “olguların ‘doğruluğuna’ ilişkin kanımız duygu, bellek, ve nedensel bağlantı üzerine dayalı uslamlamalar üzerine, e.d. neden ve etki ilişkisi üze­rine dayanır. ... Bu ilişkinin bilgisi a priori uslamlama yoluyla elde edilmez, ama bütünüyle deneyimden doğar. Bu nedenle deneyimin ötesinde hiçbir bilgi ve hiçbir metafizik yoktur.” Bu öncüller üzerine, Hume deneyime içkin bir metafizik geliştirir. Böylece deneyimden türe­tilebilecek nedensellik salt bir alışkanlık, salt ruhbilimsel bir çağrışım olurken, deneyimden türetilebilecek “bilgi” ise gerçekte bilgi olmaktan çok tümevarım ve olasılık düzleminde kala­caktır. Bu felsefede, kuşkuculuk geçici bir bilgisizlik durumu değil ama homo sapiensi yeni bir insan türüne, homo scepticusa evrimlendiren entellektüel bir etmendir. Sayı ve olgu ile ilgisiz ve ilişkisiz oldukları kabul edilen ahlak, etik ve estetik boyutları bilgiden bağışlanırken, doğa bilimlerinin kendileri de bu öznel idealizmin yorumunda içeriksiz bir tasarımlar kütlesine indirgenir. Bilimin kendisi bilgi olmamak, kuşku olmak zorundadır.

Kuşkucu bakış açısı herhangi bir tanıtlama üzerine, bilgi üzerine dayanmaz çünkü dayanma­malıdır. Yalnızca ruhbilimsel bir eğilim üzerine, yalnızca kuşkunun deneyimi üzerine dayan­malıdır. Ve gerçekten de ona dayanır. Amaç usa karşı önlem almak, onun sakıncalı savlarını durdurmaktır. Aslında bu gereksiz bir önlem olarak görünür, çünkü usun egemenliği bir mittir ve her durumda “us tutkulara yenik düşer.”

Daha sonra görgücülüğe başka birçoklarının arasında “sıradan dil felsefesi” gibi yeni bir ad daha kazandıran kimi analitik düşünürler felsefelerinin bir sıradanlık sorunu, aslında en sıra­dan sağ-duyunun bir sorunu olduğunu buldular. Hume’un önerdiği gibi, uslarını tutkularının hizmetine vererek onu kendi kendini çürütmenin bir aracına çevirdiler.

Her nasılsa, son yıllarda durum değişiyor görünmekte ve analitik felsefenin “düşüşünden” söz edilmektedir. Gene de bu konuda geç kalındığını söylemek çok doğru olmayacaktır. Aslında bir “düşüş”ten söz etmek bile gereksiz olacaktır, çünkü analitik gelenek hiçbir zaman çukur­dan çıkmamıştır. Analitik geleneğin insan bilgisine hizmeti usun kendine karşı yöneltebile­ceği uslamlamaları geliştirmek, bilgisiz estetik, bilgisiz etik ve bilgisiz bilim davalarına hizmet etmek olmuştur.

- Aziz Yardımlı

Kapat