Ürün Sepetinize Başarıyla Eklendi
Mustafa Necati Sepetçioğlu Sabır Ağacı Dizisi - 2 (26 Kitap Takım) - H

Mustafa Necati Sepetçioğlu Sabır Ağacı Dizisi - 2 (26 Kitap Takım)

Stok Kodu
2890000004607
Boyut
14x19
Sayfa Sayısı
8068
Baskı
3
Basım Tarihi
2016
Kapak Türü
Ciltsiz
Kağıt Türü
2. Hamur
6.900,00TL
%15 İNDİRİM
5.865,00TL
Stokta yok
2890000004607
885245
Mustafa Necati Sepetçioğlu Sabır Ağacı Dizisi - 2 (26 Kitap Takım)
Mustafa Necati Sepetçioğlu Sabır Ağacı Dizisi - 2 (26 Kitap Takım)
5865.00

1-Kitap; Sahibini Arayan Toprak
Bir toprağa sahip olmak isteyenin o topraktan çok daha fazla zengin olması lazımdır. Dili, dini, inancı ve umutları ne kadar güçlüyse; geleceğe dönük hayalleri umutlarına ve inançlarına ne ölçüde bir güven veriyorsa o ölçüde de toprağa sahip olunur. Sıradan bir toprağın vatan olabilmesi için terler, emekler gerekir; o toprağın uğruna ölebilmeyi de düşünmelisin! Canın o topraktan daha değerliyse üzerinde yürüdüğün yer senin vatanın olamaz; havasını soluduğun göğün altında yabancı sayılırsın. Adamıza gelenler terlemediler, terlettiler; emeklerini esirgediler, göz nuru dökmediler, bizim emeğimizin zengini oldular; ölmediler, bizi öldürdüler. Bu yüzden de onlar gitti. Bizler kaldık..

2-Kitap; Zaman Toprak ve Sahibi
Fransa, Venedik teklifine evet diyemez baylar, lütfen aklınızı kullanınız, evet diyemez Fransa. Çünkü Fransa'nın daha birkaç on yıl hayat damarları Türklerin elinde sayılacaktır, Türkler, Fransızları güçleninceye kadar besleyecekler. Şimdiki padişah Selim, babası Sultan Süleyman'ın Fransızlara bağışladığı hakları geri alabilir her an; kendi genişlettiği hakları da genişletilmemiş, hatta hiç verilmemiş sayabilir. O vakit Fransa çöker. Zayıf, para-sermaye durumu sıfır, ordusunu zor besler bir Fransa, cihan devleti kurmuş Türklerin koltuğundan ayrılmamak, dümen suyunda yüzmek zorundadırlar.

3-Kitap; Zaman Yürüyüşü
İspanya'da Endülüs Emevileri süse verdiler kendilerini, bir toprağın vatanlaşmasını değil, bir toprağın oyuncak süslenmesinde süsünü düşündüler...sanırım. Toprağın vatanlaşması kalıcı olabilmek demektir, kıyamete kadar senin soyunun devletleşmesi yerine geçer. Kıbrıs, şu anda bizim vatanın yüreği olmuş durumdadır. Ben derim ki..yürek önemlidir. Günümüz, birkaç yüzyıldan beri Müslümanların koruyucusu, İslam Dini'nin bayraktarı Türklerdir ve bize soracak olursanız kıyamet gününe sürüp gidecektir bayraktarlık, o halde, Kıbrıs'ı tutsaklığından kurtaracak, işkencesine son verebilmek güç de Türklerin gücüdür, ki başbuğları yüce padişahın başta gelen ve artık geciktirmeyeceği bir kutsal görevidir bu.

4-Kitap; Zaman Bir Dar Kapıda
Lala Mustafa Paşa'yı Ayasofya'nın girişindeki Yasemenci Baba karşıladı. Girişdeki karşılıklı iki çukura çağırdı. Töredendir paşa, bilirsiniz dedi; Atalarımız yeni aldıkları şehirlere fetih çınarları dikerler. Çınarlar toprakta köklendikçe yurdu pekiştirir, dallı budaklı yeşerdikçe vatanı sağlamlaştırır, gölgesi çoğaldıkça toprağına huzur serper. Bizim fetih çınarlarımız da bu yüzdendir. Islak çuvallarda sarılı, kökleri topraklı iki çınar fidanını gösterdi: Bunları ben İstanbul'dan, kendi bahçemden getirdim. Asılları İstanbul'umuza dikilen fetih çınarlarımızdandır, onların asılları Bursa'dan, Söğüt'ten getirilme çınarlardır. İnşallah bunlardan yetişecek onları da günü gelince başka topraklara dikenlerimiz bulunacaktır..

5-Kitap; Zaman Sarkacı
Bir toprağa sahiplenmek kolay değildir, sen bilirsin, bir toprağı yurd edinmek bu dünyada işlerinin en zorudur. Elin üstünden ayrılmayacak bir an bile o toprağın, gözün üstünden eksilmeyecek. Elini fazla bastıramazsın, bastırırsan ezersin, ezilen toprak ürün vermez hay oğul, ben denedim, vermiyor. Ezilen toprakta insanlar köleleşiyor çünki..Fakat bu böyle diye gevşek de tutamazsın elini..toprak kayıverir..Fazla okşarsan şımarır. Ne kayan toprak senindir, ne şımarandan güven bekleyebilirsin. Ya na yapacaksın? Eğitmek kalıyor geriye, eğitim! Sen Kıbrıs'ta Türkmen'i başıboş bırakırsan kopar, çabuk kopar.

6-kitap; Zaman.. Yok
Girne piskoposu: "1600 yılı başlarında bir kutsal başpiskoposumuzun Savoy Dükü Şarl Emanuel'e başvurusunu hatırlayacağınızı biliyorum" dedi, kimseyi kınamadan, suçlamadan; sesi sadece bir unutulmuşu hatırlatmanın hazzını yaşıyordu; "İstediğimiz şu idi. Noel gecesi biz uyanık oluruz. Türkler uykudadır. Biz Tanrı'ya şükür duası yapıyor iken dinsiz türkler horulduyordur. Kıbrıs'ta Hıristiyanlar o gece ansızın bastırır, Türkleri çoluğuyla çocuğuyla kesip yok edebilirler. Biz dinsiz Türkleri keserken Savoy Dükü de Kıbrıs'a asker çıkarır, yönetimini ele alır... Bunu teklif etti o kutsal başpiskopos; biliyorsunuz, başarılamadı. Başarılamaması da bu duygumuzu köreltmedi lakin, isteğimizden vazgeçmiş olamayız..."

7-Kitap; Zaman Dönümü
"Paşanın davranışı..? Bilmiyorum, bana ters geliyor. Diyor ki; Hıristiyanlar da bizim yurddaşlarımızdır, aman incinmesinler...kırılmasınlar, buruncukları kanamasın! Yarın Ahiret'te sorulursaymış ki kilise de benim bir ayrı evimdir, bu papazlar da din adamıdır; ilahi düzeni savunurlar, neden onları tedirgin edersin, veya ettin? Üstelik canları malları sana emanet edilmişti, neden gözetmedin? Kıyamet Günü böyle sorularla karşılaşınca cevap veremez imiş... Eh, padişah da yüz yıl önce neredeyse... Hoş tutulsunlar diye ferman yollamış ya!." Bre Mehmedim, akıl alacak iş mi şimdi bu? Ya Allah sormaz mı; önce şu benim Türkmen milletimi neden acımasız papazın, Frenkin tıynetsizliğine karşı korumadın bte paşa?... Diye.. Der ve sorarsa ne yapacak o vakit?" Biraz öfkelice sorulmuştu ama Boyacı Ahmed Ağa kendi sorusunun cevabını öfkesiz verdi; "Tabiii senin paşanın sırtını okşayıp sakalına inci dizildikçe kiliseye ne diyeiblir ki? Karşısında iki büklüm olduklarını görüyor ya Kocabaşların, arkasından hançer bileyledikleri kimin umurunda?...

8-Kitap; Zaman .uyanışı
"Bakarsın bu yol Kıbrıs'ı Türkiye'ye götürür" dedi Arslan Bey yılgınlık göstermeden. Yüzünün yakınında dolanan bir inatçı arıyı sinirli el hareketleriyle kovdu o sırada. Şık Mehmed Bey ağzı açık kalmış baktı o söze: "Nasıl olur? İmkansız!" "Olur..niye olmasın? Olur! Bu Rumların şamatacılığı, şirretliği, yalancılığı, yaygarası... Adına ne dersen de, bir gün öyle bir hal alır ki İngiltere'nin de dehşetli başı ağrır; dikkat edersen Kıbrıs'ta Rumu dengelemek için Türkü kullanıyor. Huyudur çünki... Başı ağrıdığında denge için Türkü palazlandırır; gel al, biraz da senin başın ağrısın.. Diyebilir."

9-Kitap: Boyun Eğiş Bir Ömür Boyu Kıbrıs 1
10-Kitap; Hayır Deyiş - Bir Ömür Boyu Kıbrıs 2
Üç yüz yılı aşkın bir zaman içinde sahipliğini, efendiliğini, yönetimini elinde tuttuğun topraklarda bir gün geliyor sıradanlaşıyorsun; sahibi bulunduğun toprak sömürgeleşiyor, yönetici değil yönetilensin artık... Tek söz sahibi sen iken söz hakkın elinden alınıyor; bir tek senin bayrağını estirdiği havada başka bir bayrak egemen; dün, azınlık bilerek koruduğun insanların bile bayrağı varolmuş sokaklarda gezerken sen kendi bayrağının ucunu bile göremiyorsun.. Yöneten çoğunluk iken yönetilen azınlıksın... Bu çaresiz "Boyun Eğiş"in ve "Hayır Deyiş"in insanlarıdır anlatılan...


11-kitap; Dünden Bugüne ve Yarına 1
12-kitap; Dünden Bugüne ve Yarına 2

Yazarın roman ve hikayelerinde de karşımıza çıkan insan tiplerinden bazılarına bu yazılarda da ratlanılmaktadır. Özellikle Bugünki Türkiye Dizisi'ni oluşturan kitaplar bu yazılardan sonra tekrar okunursa daha bir doyumsuz tad alınacağı düşüncesindeyiz. Dünü bilmeden bugüne ve yarına ulaşmak mümkün olmadığından, köşe yazılarını ve yazarlarını reyting gözlüğü ile değerlendirenler gibi ticari kaygı taşımadan, geçmişimizi bir parça da olsa okuyucularımıza aktarabilmek tüm dileğimizdir.

13- Kitap; Benim Adım Yunus emre
Yunus Emre’nin şahsiyetini meydana getiren doğruluk, fazilet, feragat, sevgi duyguları ve maneviyatının büyüklüğü vurgulanıyor. Anadolu’da yaşanan Moğol zulmü, bunun sebebiyet verdiği karışıklık, insanların usanmışlığı ve dervişlerin birlik için, bu konuda katkıları anlatılmaktadır.

14-Kitap; Yunus emre
Yunus Emre’nin gerçek ve efsanevî hayatından bölümler anlatılmakta, insan sevgisinin, inancın büyüklüğü vurgulanmaktadır.

15- Kitap; Yaratılış ve Türeyiş
“Bu, Türk destanıdır. Bugün ileri bir dünyada, yeni ve her gün devleşen bir çarkın dişlilerinden biri olma yolunda didinen bir milletin temeli ve kökleri bu destandadır; nasıl öteki milletlerin temeli ve kökleri kendi destanlarında ise..... Bunun için bu destan, Türk Gençliğine ithaf edildi.M.N.S” İslâmiyet’ten önceki Türk destanları, Yaradılış, Türeyiş, Göç, Bozkurt, Oğuz Kağan, Şu ve Ergenekon olmak üzere yedisi bugünki dille bir bütün halinde anlatılmaktadır.

16-Kitap; Menevşeler Ölmemeli
Adam, menevşelerin morluklarını incitmekten korkarak okşarken çiçekçi konuşsun istiyordu; daha çok konuşsun, bu konuşma daha da uzasın; çiçekçi yoruluncaya, kar duruncaya, gece bitinceye kadar sürsün isityordu. Ve o gelinceye kadar..O, uzakta kalan şimdi; inanmadığı, güvenmediği için kendisiyle birlikte gelmeyen, orda kalan kadın.. Hikaye de romanda olduğu gibi insanı anlatır. Onun için hikayede birinci unsur insan olmalıdır. İnsan bütün iç alemleriyle hikayede yer almalıdır. Hikaye ne bir açık mektuptur, ne de bir ideolojinin vasıtası...Hikaye sanat adamının dilince insanın tefsiridir.

17-kitap; Köprü
Köprü, gerek tiyatro tekniği, gerekse yüklendiği güçlü ve çarpıcı mesajı ile yazarın tiyatro yazarlığında ustalığının ilk eseridir. Oyun kadın hakları anlayışıyla yazılmıştır, ancak bu anlayış Batı orjinli feminizm değil, milli ve dini kaynaklardan getirilmek istenmiştir. Hor görülen, dışlanan çaresiz kalmış tevekkül sahibi bir kadına yol gösterenler manevi alem ve Türklük dünyasından kadınlardır.

18-Kitap; Büyük Otmarlar
Büyük Otmarlar, yüz yıllar önce, Asurya denilen bir ülkede geçtiği düşünülen tarihi bir vakanın oyun haline getirilmesidir. İlk defa İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu'nda (1968), ikinci olarak İstanbul Büyük Şehir Tiyatrosu Harbiye bölümünde sahneye konulmuştur (1969). Avrupa üniversiteler arası tiyatro yarışmasının yapıldığı Zürich'te onaltı ülke arasında en iyi oyun seçilmiştir.

19-Kitap; Abdürrezzak Efendi
Açıkçası kimse hakikati öğrenemedi. Kimse Celile Hanım'ın akşamları pencereden, kapının önünde oturan genç, ihtiyar, ağırbaşlı, hafifmeşrep, çocuklu kadınları seyretmesindeki sebebi bilemedi. Abdürrezzak Efendi'nin yeni fidanlarla, körpe ve genç ağaçlarla uğraşırken, onları öpüp yapraklarını okşarken duyduğunu duyamadı. Kimse küçük kızın, evlerinin önünde yanan elektrik lambasına, gözlerini kırpa kırpa bakmasındaki güzelliği göremedi..

20-Kitap; Rusya Rusya Dedikleri
“1978 yılındaydı. Sallantıda olduğu Türkiye’de pek hissedilmeyen, daha doğrusu hissettirilmeyen SSCB (Komünist Rus Çarlığı) topraklarını değil de, orada esir yaşattığı Türklerin ülkesini görmek istedik. Muazzam ile birlikte gitmeyi, görmeyi aklımıza koyduk. Bizim inancımızdakilere göre imkânsız bir seyahat idi bu. Solcunun her çeşidi, sağcısının en salçalısı kolayca gidebilirdi o vakitler Rusya’ya, bizim gibiler, Türk milliyetçileri.. çok zor giderdi, hattâ hiç gidemezdi.
Gidişimizin hikâyesi bile zora vurdu. Lenin’in, Stalin’in; N. Hikmet gibilerine bağrını kolayca açan Sovyet Rusyası bizi püskürtmek için elinden geleni esirgemedi.. Şubatta yaptığım��z başvuruyu erteleye erteleye kışa denk düşürmenin yollarını denedi; kış soğukları direncimizi kırabilir diye düşündüler sanırım. Israrımız baskın çıkınca, bir Ekim günü apar topar izin verdiler, hazırlıksız yakaladılar; iki gün içinde Moskova’da olabilirsek gezimize Bakü’den başlayabilirdik. Lâkin görmek istediğimiz yerlerin birçoğu sıradan çıkartılmıştı. Bişkek yoktu meselâ, Türkistan yoktu, Aşgâbâd yoktu; Alma-Ata’dan sonra doğruca Moskova’ya dönmemiz gerekiyordu….”

21-Kitap; Meragalı Abdülkadir
“Tanrım!. Senden Sana ulaşacak sesi istedim hep.. o bir tek sesi yaratma gücünü, istedim.
Sen, Sana ulaşacak bir yolu verdin.. bu, ipi; boynuma yağlı bir kement olarak inecek.. az sonra, ne ses, ne nefes! Yeryüzü yine öyle, ben gelmeden önce nasılsa yine öyle.. evet öyle sessiz nefessiz kalacak. Sana bir ipte değil, seste gelmeliydim ben.. seslerde; bir umman sessizliğinde ısınmış seslerde… Yazık! Emir Timur’un pençesindeki dünya gibiyim; ses yok, soluk yok... daha mı güzel sanki? Bu davul Ardaşir için; çengilerin çengisi Ardaşir yok artık, bir ipte sona erdi. Sırada şair Kudbettin.. ney ustası Kudbettin.. ve sonra ben.. besteci, mûsıkî bilgini, bilinmedik sazların ustası Meragalı Abdülkadir. Bizden sonraya Emir Timur mu kalacak? Dünyaya lâyık gördüğün kudret o mu?. Yok, hayır, olamaz!
Sanmıyorum.”

22-Kitap; Kırım Kırımı
…. Kırım, 1071 yılından bu yana, Batı Türkü’ne yurd olmuş bir toprak gibi, tıpkı öyle bir vatan iken, nasıl bir kahpe kadere sürüklendiğini, nasıl bir kanlı kıskacın sinsi hesaplarında yıldan yıla kıstırılıp, yok edildiğini kör gözlerin bile rahatça okuyabileceği iri harflerde yazılmış bir hazin belge olarak gönül acımızdır. Sadece bizim değil, eğer bir parçacık utanması var ise, hümanizm adına mangalda kül bırakmayan yazar çizerlerin, Uluslararası Af Örgütlerine kapılanmış profesörlerin, Rozenbergler’den Allendeler’e ağıt yakan filmcilerin, tiyatrocuların, beynelmilel komünizme satılmış veya satılmamış bütün insanların yürek ve gönül acısı olması gerekirken, ola ola bir yüz karası olmuştur. Neden?. Bu sorunun cevabını, sanırım, Sovyet Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri İliçev veriyor:
“Komünizm uğruna açılan savaşta, tam bir hürriyete sahibiz. Komünizme karşı açılan savaşta, hürriyet diye bir şey hiçbir zaman olamaz!..”

23-Kitap; Her Bizansa Bir Fatih
Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u feth etmek için giriştiği çabalar ve yaptığı plânlar anlatılıyor. Ayrıca adaletten ayrılmayan, birlik içinde hareket eden milletlerin, dejenere olmuş, milli kimliğini kaybetmiş milletlere mutlaka hükmedecekleri vurgulanıyor.

24- Kitap SESLER ve IŞIKLAR”, Yesili Ahmed Hoca 1
Yesili Hoca Ahmed üçlemesinin birinci kitabıdır. “Nehir Roman” türünün büyük ustası Mustafa Necati SEPETÇİOĞLU; “Son eserim”, “En büyük eserim” dediği bu üçlemesinde, milletimizin çalkantılara kapıldığı bir dönemde tarihten gelen ibret ve ikazları bugüne taşıma görevini üstlenmişcesine roman kahramanları aracılığıyla Türk Milleti’nin fertlerine seslenmektedir: “…. Ondan sonra Oğuz Han konuştu. Doğrudan doğruya torun Kayıbeğ’e söylüyordu; Arslan Beğ de, Uluğ Türük de tanık idiler. … Söyledikleri son kurultayda söylediklerinin daha değişiği değildi, lâkin on onbir yaşındaki biri için kolaylaştırılmış sözlerle söylenmekteydi: “Yönetmek...?” dedi; “Torunum, ülkeyi yönetmek bugünü kurtarmak demek değildir! Ülkeyi yönetmek yarını kurabilmek hüneridir..öğreneceğin tek hüner bu olmalıdır. Bunu aklından çıkarma. Ben, savaşlarla ancak birliği sağlayabildim, dirliği düzeni getirebildim; bu bir başlangıçtır, lâkin..başlangıçtır.” “Bir iken kırmak kolaydır. Bir ok tek başına kolay kırılır; ikisi, üçü bir araya gelince bire göre çok daha zor kırılır; beşi, onu birleşince kıramazsın…” “Halkı ok gibi düşüneceksin. Dağınık halkı herkes ezer; birleşince, halkın kırılması zorlaşır. Sizden istediğim bu! Siz de sizden sonrakilerden aynını isteyeceksiniz! Dağılmayın, parçalanmayın, birbirinize kenetlenin! Suları bol, denizleri geniş topraklarda on ok kenetlenmesinde yerleşmesini bileni kimse kıramaz, yerinden oynatamaz. Bir çabuk kırılır, iki direnebilir; üç, korkutur, unutma!..”

25- kitap HURMALIĞIN AKDOĞANI” Yesili Ahmed Hoca 2
Yesili Hoca Ahmed üçlemesinin ikinci kitabıdır. “Bizim kılıcımız kesmek için değil, kesen kılıca; “Kesme” demek içindir. Korkutmak için değil, korkutan kılıca; “Korkutma” demek içindir. Korkudan kaçılır, sevilmeyenden de.. Ancak sevilene koşulur.Tanrı sevgidir, sevmektir. Sevmek yücelmektir; Tanrı’ya ulaşan en kısa yoldur. Allah’ı seviniz; ruhunuzun arındığını, bedeninizin sükuna kavuştuğunu göreceksiniz. Kendini günahlı sanan herkese kapılarımı açıyorum. Bütün umutsuzları çağırıyorum. Nerede yoksul, itilmiş, kakılmış; bir köşede unutulmuş; nerede ezik varsa ona sesleniyorum: Bana gelin, ben sizi değil, siz beni arındıracaksınız.” Türkçe söyleyeceğim. Tanrı’nın sonsuz güzelliğini Türk’e, Türkmen’e başka hangi dil ile anlatabilirim? Ve sevgiyi, Türkçe’den gayri hangi sıcak dil ile söyleyebilirim?. Türkçe güzel dildir, zengin dildir. Bir gün gelecek, herkes Türkçe öğrenmeye can atacak. Oğuz Soyu birbirinden kopmamalı! Kendi konuştuğunu bir özel dil bellememeli! Türkçe’dir akan nehir, o nehri denizlendirmeli; hepimiz o nehrin suyundan içmeliyiz.”

26- kitap AYDINLIĞIN MÜHÜRÜ” Yesili Ahmed Hoca 3
Yesili Hoca Ahmed üçlemesinin üçüncü kitabıdır. “Tahtadan kılıç, tahtadan kaşık-kepçe yapar; onunla geçinirdi. Yaptığı ilk kılıcın kabzasına şu sözleri yazmıştı: Yoklar doymadığında, varlar ağlamıyor ise, dünya tez yıkılır. Niyeti güzel olanın, çevresinde diken olmaz. Urumeli toprağına gidecek dervişimiz, Tanrı ışığında apaydın arınmış olmalı ki arındırabilsin; yanılgılardan bunalmış olmamalı ki açacağı yollarda güvenle yürünebilsin. Bir vakitler şamanlar, Budacı rahipler, ötekiler, şunlar-bunlar… uğraştı durdu. Kardaşlık olsun, barış yolunda yürünsün, sevgi-saygı yerleşsin istenildi.. olmadı, beceremediler. İslâm geldi, birliğe-birlikteliğe çağırdı, çağırıyor, çağıracak. İlâç bu, iyileşme burada.. Söylediklerim kulağınıza küpe, yüreğinize çıra olduğu sürece Kızılelma’ya ulaşabilirsiniz. Duam sizlerle, gönlüm gönlünüzde olacak.. Yüreğimi yüreğinizde bilin…”

  • Açıklama
    • 1-Kitap; Sahibini Arayan Toprak
      Bir toprağa sahip olmak isteyenin o topraktan çok daha fazla zengin olması lazımdır. Dili, dini, inancı ve umutları ne kadar güçlüyse; geleceğe dönük hayalleri umutlarına ve inançlarına ne ölçüde bir güven veriyorsa o ölçüde de toprağa sahip olunur. Sıradan bir toprağın vatan olabilmesi için terler, emekler gerekir; o toprağın uğruna ölebilmeyi de düşünmelisin! Canın o topraktan daha değerliyse üzerinde yürüdüğün yer senin vatanın olamaz; havasını soluduğun göğün altında yabancı sayılırsın. Adamıza gelenler terlemediler, terlettiler; emeklerini esirgediler, göz nuru dökmediler, bizim emeğimizin zengini oldular; ölmediler, bizi öldürdüler. Bu yüzden de onlar gitti. Bizler kaldık..

      2-Kitap; Zaman Toprak ve Sahibi
      Fransa, Venedik teklifine evet diyemez baylar, lütfen aklınızı kullanınız, evet diyemez Fransa. Çünkü Fransa'nın daha birkaç on yıl hayat damarları Türklerin elinde sayılacaktır, Türkler, Fransızları güçleninceye kadar besleyecekler. Şimdiki padişah Selim, babası Sultan Süleyman'ın Fransızlara bağışladığı hakları geri alabilir her an; kendi genişlettiği hakları da genişletilmemiş, hatta hiç verilmemiş sayabilir. O vakit Fransa çöker. Zayıf, para-sermaye durumu sıfır, ordusunu zor besler bir Fransa, cihan devleti kurmuş Türklerin koltuğundan ayrılmamak, dümen suyunda yüzmek zorundadırlar.

      3-Kitap; Zaman Yürüyüşü
      İspanya'da Endülüs Emevileri süse verdiler kendilerini, bir toprağın vatanlaşmasını değil, bir toprağın oyuncak süslenmesinde süsünü düşündüler...sanırım. Toprağın vatanlaşması kalıcı olabilmek demektir, kıyamete kadar senin soyunun devletleşmesi yerine geçer. Kıbrıs, şu anda bizim vatanın yüreği olmuş durumdadır. Ben derim ki..yürek önemlidir. Günümüz, birkaç yüzyıldan beri Müslümanların koruyucusu, İslam Dini'nin bayraktarı Türklerdir ve bize soracak olursanız kıyamet gününe sürüp gidecektir bayraktarlık, o halde, Kıbrıs'ı tutsaklığından kurtaracak, işkencesine son verebilmek güç de Türklerin gücüdür, ki başbuğları yüce padişahın başta gelen ve artık geciktirmeyeceği bir kutsal görevidir bu.

      4-Kitap; Zaman Bir Dar Kapıda
      Lala Mustafa Paşa'yı Ayasofya'nın girişindeki Yasemenci Baba karşıladı. Girişdeki karşılıklı iki çukura çağırdı. Töredendir paşa, bilirsiniz dedi; Atalarımız yeni aldıkları şehirlere fetih çınarları dikerler. Çınarlar toprakta köklendikçe yurdu pekiştirir, dallı budaklı yeşerdikçe vatanı sağlamlaştırır, gölgesi çoğaldıkça toprağına huzur serper. Bizim fetih çınarlarımız da bu yüzdendir. Islak çuvallarda sarılı, kökleri topraklı iki çınar fidanını gösterdi: Bunları ben İstanbul'dan, kendi bahçemden getirdim. Asılları İstanbul'umuza dikilen fetih çınarlarımızdandır, onların asılları Bursa'dan, Söğüt'ten getirilme çınarlardır. İnşallah bunlardan yetişecek onları da günü gelince başka topraklara dikenlerimiz bulunacaktır..

      5-Kitap; Zaman Sarkacı
      Bir toprağa sahiplenmek kolay değildir, sen bilirsin, bir toprağı yurd edinmek bu dünyada işlerinin en zorudur. Elin üstünden ayrılmayacak bir an bile o toprağın, gözün üstünden eksilmeyecek. Elini fazla bastıramazsın, bastırırsan ezersin, ezilen toprak ürün vermez hay oğul, ben denedim, vermiyor. Ezilen toprakta insanlar köleleşiyor çünki..Fakat bu böyle diye gevşek de tutamazsın elini..toprak kayıverir..Fazla okşarsan şımarır. Ne kayan toprak senindir, ne şımarandan güven bekleyebilirsin. Ya na yapacaksın? Eğitmek kalıyor geriye, eğitim! Sen Kıbrıs'ta Türkmen'i başıboş bırakırsan kopar, çabuk kopar.

      6-kitap; Zaman.. Yok
      Girne piskoposu: "1600 yılı başlarında bir kutsal başpiskoposumuzun Savoy Dükü Şarl Emanuel'e başvurusunu hatırlayacağınızı biliyorum" dedi, kimseyi kınamadan, suçlamadan; sesi sadece bir unutulmuşu hatırlatmanın hazzını yaşıyordu; "İstediğimiz şu idi. Noel gecesi biz uyanık oluruz. Türkler uykudadır. Biz Tanrı'ya şükür duası yapıyor iken dinsiz türkler horulduyordur. Kıbrıs'ta Hıristiyanlar o gece ansızın bastırır, Türkleri çoluğuyla çocuğuyla kesip yok edebilirler. Biz dinsiz Türkleri keserken Savoy Dükü de Kıbrıs'a asker çıkarır, yönetimini ele alır... Bunu teklif etti o kutsal başpiskopos; biliyorsunuz, başarılamadı. Başarılamaması da bu duygumuzu köreltmedi lakin, isteğimizden vazgeçmiş olamayız..."

      7-Kitap; Zaman Dönümü
      "Paşanın davranışı..? Bilmiyorum, bana ters geliyor. Diyor ki; Hıristiyanlar da bizim yurddaşlarımızdır, aman incinmesinler...kırılmasınlar, buruncukları kanamasın! Yarın Ahiret'te sorulursaymış ki kilise de benim bir ayrı evimdir, bu papazlar da din adamıdır; ilahi düzeni savunurlar, neden onları tedirgin edersin, veya ettin? Üstelik canları malları sana emanet edilmişti, neden gözetmedin? Kıyamet Günü böyle sorularla karşılaşınca cevap veremez imiş... Eh, padişah da yüz yıl önce neredeyse... Hoş tutulsunlar diye ferman yollamış ya!." Bre Mehmedim, akıl alacak iş mi şimdi bu? Ya Allah sormaz mı; önce şu benim Türkmen milletimi neden acımasız papazın, Frenkin tıynetsizliğine karşı korumadın bte paşa?... Diye.. Der ve sorarsa ne yapacak o vakit?" Biraz öfkelice sorulmuştu ama Boyacı Ahmed Ağa kendi sorusunun cevabını öfkesiz verdi; "Tabiii senin paşanın sırtını okşayıp sakalına inci dizildikçe kiliseye ne diyeiblir ki? Karşısında iki büklüm olduklarını görüyor ya Kocabaşların, arkasından hançer bileyledikleri kimin umurunda?...

      8-Kitap; Zaman .uyanışı
      "Bakarsın bu yol Kıbrıs'ı Türkiye'ye götürür" dedi Arslan Bey yılgınlık göstermeden. Yüzünün yakınında dolanan bir inatçı arıyı sinirli el hareketleriyle kovdu o sırada. Şık Mehmed Bey ağzı açık kalmış baktı o söze: "Nasıl olur? İmkansız!" "Olur..niye olmasın? Olur! Bu Rumların şamatacılığı, şirretliği, yalancılığı, yaygarası... Adına ne dersen de, bir gün öyle bir hal alır ki İngiltere'nin de dehşetli başı ağrır; dikkat edersen Kıbrıs'ta Rumu dengelemek için Türkü kullanıyor. Huyudur çünki... Başı ağrıdığında denge için Türkü palazlandırır; gel al, biraz da senin başın ağrısın.. Diyebilir."

      9-Kitap: Boyun Eğiş Bir Ömür Boyu Kıbrıs 1
      10-Kitap; Hayır Deyiş - Bir Ömür Boyu Kıbrıs 2
      Üç yüz yılı aşkın bir zaman içinde sahipliğini, efendiliğini, yönetimini elinde tuttuğun topraklarda bir gün geliyor sıradanlaşıyorsun; sahibi bulunduğun toprak sömürgeleşiyor, yönetici değil yönetilensin artık... Tek söz sahibi sen iken söz hakkın elinden alınıyor; bir tek senin bayrağını estirdiği havada başka bir bayrak egemen; dün, azınlık bilerek koruduğun insanların bile bayrağı varolmuş sokaklarda gezerken sen kendi bayrağının ucunu bile göremiyorsun.. Yöneten çoğunluk iken yönetilen azınlıksın... Bu çaresiz "Boyun Eğiş"in ve "Hayır Deyiş"in insanlarıdır anlatılan...


      11-kitap; Dünden Bugüne ve Yarına 1
      12-kitap; Dünden Bugüne ve Yarına 2

      Yazarın roman ve hikayelerinde de karşımıza çıkan insan tiplerinden bazılarına bu yazılarda da ratlanılmaktadır. Özellikle Bugünki Türkiye Dizisi'ni oluşturan kitaplar bu yazılardan sonra tekrar okunursa daha bir doyumsuz tad alınacağı düşüncesindeyiz. Dünü bilmeden bugüne ve yarına ulaşmak mümkün olmadığından, köşe yazılarını ve yazarlarını reyting gözlüğü ile değerlendirenler gibi ticari kaygı taşımadan, geçmişimizi bir parça da olsa okuyucularımıza aktarabilmek tüm dileğimizdir.

      13- Kitap; Benim Adım Yunus emre
      Yunus Emre’nin şahsiyetini meydana getiren doğruluk, fazilet, feragat, sevgi duyguları ve maneviyatının büyüklüğü vurgulanıyor. Anadolu’da yaşanan Moğol zulmü, bunun sebebiyet verdiği karışıklık, insanların usanmışlığı ve dervişlerin birlik için, bu konuda katkıları anlatılmaktadır.

      14-Kitap; Yunus emre
      Yunus Emre’nin gerçek ve efsanevî hayatından bölümler anlatılmakta, insan sevgisinin, inancın büyüklüğü vurgulanmaktadır.

      15- Kitap; Yaratılış ve Türeyiş
      “Bu, Türk destanıdır. Bugün ileri bir dünyada, yeni ve her gün devleşen bir çarkın dişlilerinden biri olma yolunda didinen bir milletin temeli ve kökleri bu destandadır; nasıl öteki milletlerin temeli ve kökleri kendi destanlarında ise..... Bunun için bu destan, Türk Gençliğine ithaf edildi.M.N.S” İslâmiyet’ten önceki Türk destanları, Yaradılış, Türeyiş, Göç, Bozkurt, Oğuz Kağan, Şu ve Ergenekon olmak üzere yedisi bugünki dille bir bütün halinde anlatılmaktadır.

      16-Kitap; Menevşeler Ölmemeli
      Adam, menevşelerin morluklarını incitmekten korkarak okşarken çiçekçi konuşsun istiyordu; daha çok konuşsun, bu konuşma daha da uzasın; çiçekçi yoruluncaya, kar duruncaya, gece bitinceye kadar sürsün isityordu. Ve o gelinceye kadar..O, uzakta kalan şimdi; inanmadığı, güvenmediği için kendisiyle birlikte gelmeyen, orda kalan kadın.. Hikaye de romanda olduğu gibi insanı anlatır. Onun için hikayede birinci unsur insan olmalıdır. İnsan bütün iç alemleriyle hikayede yer almalıdır. Hikaye ne bir açık mektuptur, ne de bir ideolojinin vasıtası...Hikaye sanat adamının dilince insanın tefsiridir.

      17-kitap; Köprü
      Köprü, gerek tiyatro tekniği, gerekse yüklendiği güçlü ve çarpıcı mesajı ile yazarın tiyatro yazarlığında ustalığının ilk eseridir. Oyun kadın hakları anlayışıyla yazılmıştır, ancak bu anlayış Batı orjinli feminizm değil, milli ve dini kaynaklardan getirilmek istenmiştir. Hor görülen, dışlanan çaresiz kalmış tevekkül sahibi bir kadına yol gösterenler manevi alem ve Türklük dünyasından kadınlardır.

      18-Kitap; Büyük Otmarlar
      Büyük Otmarlar, yüz yıllar önce, Asurya denilen bir ülkede geçtiği düşünülen tarihi bir vakanın oyun haline getirilmesidir. İlk defa İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu'nda (1968), ikinci olarak İstanbul Büyük Şehir Tiyatrosu Harbiye bölümünde sahneye konulmuştur (1969). Avrupa üniversiteler arası tiyatro yarışmasının yapıldığı Zürich'te onaltı ülke arasında en iyi oyun seçilmiştir.

      19-Kitap; Abdürrezzak Efendi
      Açıkçası kimse hakikati öğrenemedi. Kimse Celile Hanım'ın akşamları pencereden, kapının önünde oturan genç, ihtiyar, ağırbaşlı, hafifmeşrep, çocuklu kadınları seyretmesindeki sebebi bilemedi. Abdürrezzak Efendi'nin yeni fidanlarla, körpe ve genç ağaçlarla uğraşırken, onları öpüp yapraklarını okşarken duyduğunu duyamadı. Kimse küçük kızın, evlerinin önünde yanan elektrik lambasına, gözlerini kırpa kırpa bakmasındaki güzelliği göremedi..

      20-Kitap; Rusya Rusya Dedikleri
      “1978 yılındaydı. Sallantıda olduğu Türkiye’de pek hissedilmeyen, daha doğrusu hissettirilmeyen SSCB (Komünist Rus Çarlığı) topraklarını değil de, orada esir yaşattığı Türklerin ülkesini görmek istedik. Muazzam ile birlikte gitmeyi, görmeyi aklımıza koyduk. Bizim inancımızdakilere göre imkânsız bir seyahat idi bu. Solcunun her çeşidi, sağcısının en salçalısı kolayca gidebilirdi o vakitler Rusya’ya, bizim gibiler, Türk milliyetçileri.. çok zor giderdi, hattâ hiç gidemezdi.
      Gidişimizin hikâyesi bile zora vurdu. Lenin’in, Stalin’in; N. Hikmet gibilerine bağrını kolayca açan Sovyet Rusyası bizi püskürtmek için elinden geleni esirgemedi.. Şubatta yaptığım��z başvuruyu erteleye erteleye kışa denk düşürmenin yollarını denedi; kış soğukları direncimizi kırabilir diye düşündüler sanırım. Israrımız baskın çıkınca, bir Ekim günü apar topar izin verdiler, hazırlıksız yakaladılar; iki gün içinde Moskova’da olabilirsek gezimize Bakü’den başlayabilirdik. Lâkin görmek istediğimiz yerlerin birçoğu sıradan çıkartılmıştı. Bişkek yoktu meselâ, Türkistan yoktu, Aşgâbâd yoktu; Alma-Ata’dan sonra doğruca Moskova’ya dönmemiz gerekiyordu….”

      21-Kitap; Meragalı Abdülkadir
      “Tanrım!. Senden Sana ulaşacak sesi istedim hep.. o bir tek sesi yaratma gücünü, istedim.
      Sen, Sana ulaşacak bir yolu verdin.. bu, ipi; boynuma yağlı bir kement olarak inecek.. az sonra, ne ses, ne nefes! Yeryüzü yine öyle, ben gelmeden önce nasılsa yine öyle.. evet öyle sessiz nefessiz kalacak. Sana bir ipte değil, seste gelmeliydim ben.. seslerde; bir umman sessizliğinde ısınmış seslerde… Yazık! Emir Timur’un pençesindeki dünya gibiyim; ses yok, soluk yok... daha mı güzel sanki? Bu davul Ardaşir için; çengilerin çengisi Ardaşir yok artık, bir ipte sona erdi. Sırada şair Kudbettin.. ney ustası Kudbettin.. ve sonra ben.. besteci, mûsıkî bilgini, bilinmedik sazların ustası Meragalı Abdülkadir. Bizden sonraya Emir Timur mu kalacak? Dünyaya lâyık gördüğün kudret o mu?. Yok, hayır, olamaz!
      Sanmıyorum.”

      22-Kitap; Kırım Kırımı
      …. Kırım, 1071 yılından bu yana, Batı Türkü’ne yurd olmuş bir toprak gibi, tıpkı öyle bir vatan iken, nasıl bir kahpe kadere sürüklendiğini, nasıl bir kanlı kıskacın sinsi hesaplarında yıldan yıla kıstırılıp, yok edildiğini kör gözlerin bile rahatça okuyabileceği iri harflerde yazılmış bir hazin belge olarak gönül acımızdır. Sadece bizim değil, eğer bir parçacık utanması var ise, hümanizm adına mangalda kül bırakmayan yazar çizerlerin, Uluslararası Af Örgütlerine kapılanmış profesörlerin, Rozenbergler’den Allendeler’e ağıt yakan filmcilerin, tiyatrocuların, beynelmilel komünizme satılmış veya satılmamış bütün insanların yürek ve gönül acısı olması gerekirken, ola ola bir yüz karası olmuştur. Neden?. Bu sorunun cevabını, sanırım, Sovyet Komünist Partisi Merkez Komitesi Sekreteri İliçev veriyor:
      “Komünizm uğruna açılan savaşta, tam bir hürriyete sahibiz. Komünizme karşı açılan savaşta, hürriyet diye bir şey hiçbir zaman olamaz!..”

      23-Kitap; Her Bizansa Bir Fatih
      Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u feth etmek için giriştiği çabalar ve yaptığı plânlar anlatılıyor. Ayrıca adaletten ayrılmayan, birlik içinde hareket eden milletlerin, dejenere olmuş, milli kimliğini kaybetmiş milletlere mutlaka hükmedecekleri vurgulanıyor.

      24- Kitap SESLER ve IŞIKLAR”, Yesili Ahmed Hoca 1
      Yesili Hoca Ahmed üçlemesinin birinci kitabıdır. “Nehir Roman” türünün büyük ustası Mustafa Necati SEPETÇİOĞLU; “Son eserim”, “En büyük eserim” dediği bu üçlemesinde, milletimizin çalkantılara kapıldığı bir dönemde tarihten gelen ibret ve ikazları bugüne taşıma görevini üstlenmişcesine roman kahramanları aracılığıyla Türk Milleti’nin fertlerine seslenmektedir: “…. Ondan sonra Oğuz Han konuştu. Doğrudan doğruya torun Kayıbeğ’e söylüyordu; Arslan Beğ de, Uluğ Türük de tanık idiler. … Söyledikleri son kurultayda söylediklerinin daha değişiği değildi, lâkin on onbir yaşındaki biri için kolaylaştırılmış sözlerle söylenmekteydi: “Yönetmek...?” dedi; “Torunum, ülkeyi yönetmek bugünü kurtarmak demek değildir! Ülkeyi yönetmek yarını kurabilmek hüneridir..öğreneceğin tek hüner bu olmalıdır. Bunu aklından çıkarma. Ben, savaşlarla ancak birliği sağlayabildim, dirliği düzeni getirebildim; bu bir başlangıçtır, lâkin..başlangıçtır.” “Bir iken kırmak kolaydır. Bir ok tek başına kolay kırılır; ikisi, üçü bir araya gelince bire göre çok daha zor kırılır; beşi, onu birleşince kıramazsın…” “Halkı ok gibi düşüneceksin. Dağınık halkı herkes ezer; birleşince, halkın kırılması zorlaşır. Sizden istediğim bu! Siz de sizden sonrakilerden aynını isteyeceksiniz! Dağılmayın, parçalanmayın, birbirinize kenetlenin! Suları bol, denizleri geniş topraklarda on ok kenetlenmesinde yerleşmesini bileni kimse kıramaz, yerinden oynatamaz. Bir çabuk kırılır, iki direnebilir; üç, korkutur, unutma!..”

      25- kitap HURMALIĞIN AKDOĞANI” Yesili Ahmed Hoca 2
      Yesili Hoca Ahmed üçlemesinin ikinci kitabıdır. “Bizim kılıcımız kesmek için değil, kesen kılıca; “Kesme” demek içindir. Korkutmak için değil, korkutan kılıca; “Korkutma” demek içindir. Korkudan kaçılır, sevilmeyenden de.. Ancak sevilene koşulur.Tanrı sevgidir, sevmektir. Sevmek yücelmektir; Tanrı’ya ulaşan en kısa yoldur. Allah’ı seviniz; ruhunuzun arındığını, bedeninizin sükuna kavuştuğunu göreceksiniz. Kendini günahlı sanan herkese kapılarımı açıyorum. Bütün umutsuzları çağırıyorum. Nerede yoksul, itilmiş, kakılmış; bir köşede unutulmuş; nerede ezik varsa ona sesleniyorum: Bana gelin, ben sizi değil, siz beni arındıracaksınız.” Türkçe söyleyeceğim. Tanrı’nın sonsuz güzelliğini Türk’e, Türkmen’e başka hangi dil ile anlatabilirim? Ve sevgiyi, Türkçe’den gayri hangi sıcak dil ile söyleyebilirim?. Türkçe güzel dildir, zengin dildir. Bir gün gelecek, herkes Türkçe öğrenmeye can atacak. Oğuz Soyu birbirinden kopmamalı! Kendi konuştuğunu bir özel dil bellememeli! Türkçe’dir akan nehir, o nehri denizlendirmeli; hepimiz o nehrin suyundan içmeliyiz.”

      26- kitap AYDINLIĞIN MÜHÜRÜ” Yesili Ahmed Hoca 3
      Yesili Hoca Ahmed üçlemesinin üçüncü kitabıdır. “Tahtadan kılıç, tahtadan kaşık-kepçe yapar; onunla geçinirdi. Yaptığı ilk kılıcın kabzasına şu sözleri yazmıştı: Yoklar doymadığında, varlar ağlamıyor ise, dünya tez yıkılır. Niyeti güzel olanın, çevresinde diken olmaz. Urumeli toprağına gidecek dervişimiz, Tanrı ışığında apaydın arınmış olmalı ki arındırabilsin; yanılgılardan bunalmış olmamalı ki açacağı yollarda güvenle yürünebilsin. Bir vakitler şamanlar, Budacı rahipler, ötekiler, şunlar-bunlar… uğraştı durdu. Kardaşlık olsun, barış yolunda yürünsün, sevgi-saygı yerleşsin istenildi.. olmadı, beceremediler. İslâm geldi, birliğe-birlikteliğe çağırdı, çağırıyor, çağıracak. İlâç bu, iyileşme burada.. Söylediklerim kulağınıza küpe, yüreğinize çıra olduğu sürece Kızılelma’ya ulaşabilirsiniz. Duam sizlerle, gönlüm gönlünüzde olacak.. Yüreğimi yüreğinizde bilin…”

  • Taksit Seçenekleri
    • Axess Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      5.865,00   
      5.865,00   
      2
      3.049,80   
      6.099,60   
      3
      2.072,30   
      6.216,90   
      6
      1.055,70   
      6.334,20   
      9
      716,83   
      6.451,50   
      Finansbank Kartları
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      5.865,00   
      5.865,00   
      2
      3.049,80   
      6.099,60   
      3
      2.072,30   
      6.216,90   
      6
      1.055,70   
      6.334,20   
      9
      716,83   
      6.451,50   
      Bonus Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      5.865,00   
      5.865,00   
      2
      3.049,80   
      6.099,60   
      3
      2.072,30   
      6.216,90   
      6
      1.055,70   
      6.334,20   
      9
      716,83   
      6.451,50   
      Paraf Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      5.865,00   
      5.865,00   
      2
      3.049,80   
      6.099,60   
      3
      2.072,30   
      6.216,90   
      6
      1.055,70   
      6.334,20   
      9
      716,83   
      6.451,50   
      Maximum Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      5.865,00   
      5.865,00   
      2
      3.049,80   
      6.099,60   
      3
      2.072,30   
      6.216,90   
      6
      1.055,70   
      6.334,20   
      9
      716,83   
      6.451,50   
      World Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      5.865,00   
      5.865,00   
      2
      3.049,80   
      6.099,60   
      3
      2.072,30   
      6.216,90   
      6
      1.055,70   
      6.334,20   
      9
      716,83   
      6.451,50   
      Diğer Kartlar
      Taksit Sayısı
      Taksit tutarı
      Genel Toplam
      Tek Çekim
      5.865,00   
      5.865,00   
      2
      -   
      -   
      3
      -   
      -   
      6
      -   
      -   
      9
      -   
      -   
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
  • Yayınevinin Diğer Kitapları
  • Yazarın Diğer Kitapları
Kapat