Sare'nin hatıratından...
Büyükbabam saray müteahhidiydi. Bir gün Rüstem Paşa, büyükbabamı kefil göstermiş, müteahhit tutmuş. Rüstem Paşa ziyan edince, otuz bin İngiliz Lirasını büyükbabamdan almışlar. Üzülmemiş bile. "Erkek evlatlarım sağ olsun," demiş. Balıkesir'in yarısı, Eyüp Sultan'daki dükkânlar hep onunmuş. O öldükten sonra paralar suyunu çekmeye başlamış. Haminnem çok fena bir vaziyete düşeceğimizi görünce, hemen altın para ile yüz lira vererek, babamın sevdiği kadını dışarıya göndermiş. En son elimizde kalan kırk odalı konak da yangında yanınca, işte buraya, Erenköy'deki bu konağa taşındık. Naile Sultan bize oldukça yardım etti. Annem, "Hiç sıkıntı çekmedik," dedi. Sonra içini çekip ekledi; "Ben saraya gitmedim. Allah östermesin, teyzemin kızının eteğini öpmem." Annem çok mağrur bir kadındı. Üç yaşındayken saraya gitmeye başladım. Hanımannem beni her vakit götürürdü. Saray, Kuruçeşme'de çok yüksek bir tepedeydi. Bütün Boğaziçi manzarasını görüyor, hele sarayın içi cenneti andırıyordu. Saraydayken o güzel salıncaklarda sallanır, kalfaların kucağında gezer, akşama kadar birçok güzel oyuncakla oynardım. Bir gün saraydan ayrılırken bana zarf içinde para verdiler. Zarfı yere atıp, "Benim babamın parası çok," dedim. Kalfalar paraları yerden toplayıp, başlarına götürdüler. Bu meseleyi hemen Sultan'a aksettirdiler. O da kızacak yerde, "Çok mağrur ve kibar bir kız olacak. Çok memnun oldum," dedi.